Şubat-Haziran 2019 Hong Kong
2019 bahar döneminde “Hong Kong University of Science and Technology”de (HKUST) değişim programındaydım. Süre uzun olduğundan parça parça anılarımdan bahsedeceğim. Okulla ilgili şeylerden daha önce Boğaziçi Üniversitesi EE ÖTK Web Sitesi’nde bahsettiğim için üzerinde kısaca duracağım. Okul birbirine bağlı çok katlı büyük binalardan oluşuyor ve okyanusun kenarına konumlandırılmış. Öyle olunca okulun her yerinden güzel manzaralara şahit oluyorsun. Okulun yakınlarında bazı balıkçı köyleri ve çevresinde küçük adacıklar da var.
Okulun parça parça yapılmış olması kuvvetle muhtemel lakin buna rağmen iyi derecede planlı ve yekpare bir kampüs yapısına sahip. Devasa kompleks üniversitesinin %80’ini karşılıyor. Bir noktadan bir noktaya gitmek aynı çatı altında yarım saat sürse dahi mümkün. Okulun ilk haftasındaki kaynaştırma etkinlikleri ve geziler dolu doluydu. Bunların arasında seramik boyama, kaligrafi, çay atölyesi ve “ancestor hall” gezisi vardı. Ayrıca ilk hafta kulüplerin tanıtımları da çok renkliydi. Kulüplerin kendi bayrakları, kendi dansları ve özel maket tasarımları var. Maket tasarımlar ilginç derecede emek verilmişti, okulun böyle bir kulüp kültürü olduğu aşikâr. Bunların yanında okul akademik üretim, endüstri işbirliği ve kaynak açısından da çok gelişmişti.
Okulun kütüphanesi manzarası en güzel yerlerden biriydi. Kütüphaneye girişi yüz tanıyan kamera sayesinde yapıyorduk. Ayrıca girişte çeşitli sergiler de oluyordu. Karşılaştığım bir resim sergisinden bazı görüntüleri de paylaşmak istedim. En etkileyici olan Pysche ile Cupid resmiydi. Uykuya dalmış Psyche’yi öpücüğüyle ölümsüzlüğe uyandırıyordu Cupid. Ayrıca Psyche’nin vücudundaki renk ve doku değişimi bu geçişi sembolize ederken, hikayelerinin ölümsüzlüğünü de heykelleştiriyordu.
Gezmek için okuldan şehir merkezine biraz mesafe vardı. Çok dert değildi ama belirtmeliyim ki özellikle metro çok kalabalık oluyordu. Sonuçta İstanbul’un beşte biri alanında 7,5 milyon insan yaşıyor, şaşırmamak lazım. Gezeceğim ilk yerlerden biri On Bin Buda Tapınağı’ydı. Bir kapıdan geçip tırmanmaya başladım. Çevrede çeşitli tütsüler, gezen insanlar ve maymunlar vardı. Yukarı çıktıkça tapınağa ulaşacağımı sanıyordum ama meğerse yanlış kapıdan girmişim orası mezarlıkmış. Burada çok büyük olmayan yarı açık binaların duvarları boyunca çekmeceler sıralanıyordu. Burası ölü bedenlerin yakılıp küllerin tutulduğu yermiş. Çekmecelerin üzerinde insanların fotoğraf ya da isimleri vardı. Doğru girişi bulduğumda ise çok geç olmuştu. Yine de böyle bir yer görmek anlamlıydı. Aynı akşam diğer değişim öğrencileriyle hipodroma gittik. Garip duyuluyor ama Hong Kong’da İngiliz sömürgesi zamanlarının etkileri hala devam ediyor diyebiliriz. Jokey kulübü de HK’de ekonomik olarak çok önemli bir yere sahip.
Kaynaştırma zamanı gezilerinden başka bir gezi gününde ilk Sha Tin Che Kung Tapınağı’na gittik. Budizm inanışını benimseyen insanların ibadetini canlı gördük. Tütsü yakıp başlarının üstünde sunar gibi tutup eğiliyorlar ve dua ediyorlardı. Daha sonra “Heritage Museum”a gittik. Burada ikonik yıldız Bruce Lee ile ilgili ayrı bir bölüm vardı. Hong Kong ayrıca dövüş sanatları konusunda da çok ünlü. “Ip Man” filmlerini hatırlayanlar vardır belki. Akşam da ünlü mağazaların dizildiği merkez kabul edilen “Tsim Sha Tsui” caddesinden, sonra da Uzay ve Sanat müzeleri önünden Victoria Limanı denilen boğaza indik. Burada saat 20’de başlayan 10 dakikalık ışık gösterisini (Symphony of Light) izledik. Şehrin ışıkları, kaotikliğini daha da ortaya çıkartmış gibi.
Diğer bir gün Tai Mo Shan denen yerde doğa yürüyüşüne çıktık. Buranın güzelliği şehrin sırtına tırmanıyormuş hissi vermesiydi. Çıktığımız yerden denize kadar tüm şehir görülebiliyordu ama ne yazık ki sisliydi. Buradaki doğa yürüyüşünü bitirip alt taraftaki semte indiğimizde yerel balık pazarına denk geldik. Burada kabuklu deniz canlıları ve balıklar çoğunlukla canlı satılıyordu. Bu şekilde tazeliği garanti ediyorlarmış.
Hong Kong’da 5 Şubat 2019 Çin Domuz yılının ilk günüydü. 12 Hayvanlı Çin takviminin son hayvanı olan bu yıla giriş kutlamaları şehrin her bir yanındaydı. Geçit töreni, havai fişekler, süslemeler ve domuz motifi barındıran birçok şey vardı. Geçit töreninde de çeşitli ülkelerden gösteriye gelenler vardı.
Toplu gezilerden bir diğeri Po Lin Manastırı ve The Big Buddha heykeliydi. Budizmin Hong Kong’daki merkezi kabul edilen bu manastır 20.yy’dan beri Budist eğitim merkezi olmuş. İlk gördüğümde havai fişek zannettiğim kocaman tütsüler manastırı sarıyordu. Bu tütsüleri yakmak için alev tabancalı görevliler bile vardı. Manastırın çok eski olmayan ana binasının hem taş hem ahşap işlemeleri çok detaylı ve yoğundu. Ayrıca içerde altın varaklı beş tane buda heykeli vardı ama bu bölgedeki esas çekici unsur bir tepeye kondurulmuş 34m boyundaki devasa bronz buda heykeliydi.
Karşısındaki dağdan aşağı kalır yanı yoktu. Biraz çevreyi turlayıp ara yollardan bir yürüyüş patikasına çıktık. Biraz uzaklaşınca dönüp geldiğimiz yere baktım. Buda usulca bir tepede oturmuş doğayla bütünleşmiş gibiydi. Buradaki gezimizi bitirdikten sonra merkezde yemek yedik. “Dumpling” dedikleri büyük içi dolu hamur topları, içinde et ya da sebze olan rulo börekleri ve bir çeşit balık kızartması yedim. Bunlar soya sosuyla beraber gelmişti.
Diğer bir okul gezisi Cheung Chau adasınaydı. Rüzgâr sörfü için uğrak noktası olan güzel kumsalı olan bu ada aynı zamanda coğrafyanın kayalık yapısını da gözler önüne seriyor. Oradayken grupla deniz mahsullerinden de yemek istedik. Doğrusunu söylemek gerekirse balığın lezzetli olmasına karşın kabuklu deniz canlıları benim damak tadıma ve gözüme hitap etmeyen ürünlerdi.
Hong Kong’da bazı yerleri arkadaşım Yee Yan Fung (Callfee) ile gezdim. Oralı olduğu için kendi başıma bulamayacağım yerlere gitme şansım oldu. Buluşmadan önce kendim sokaklarda biraz gezdim. Buluşmadan önce çiçek ve kuş pazarlarına denk geldim. Ahşap kafes yapılan ve satılan bir alan da vardı. Callfee ile bir alışveriş merkezinde buluştuk. Şansıma orada bir sahne gösterisi vardı. Bir nevi uzak doğu sirk gösterisini andıran bir performanstı.
Orada yetişmiş bir insanla gezmenin avantajı göz önünde olmayan bazı yerlere seni sokması. Özellikle liselilerin çokça bulunduğu bir oyun salonuna girdik. Eski tarzda oyun makinaları ve atariler vardı. Sonrasında beraber yemek yedik. Callfee bu yemeği bana “Chicken Spicy Hot Pot” olarak tanıttı. Temelinde kaynayan baharatlı veya sade çorbamsı bir sıvı içerisinde seçtiğin sebze ve et ürünlerini haşlayıp tüketmeye dayalı bir yeme şekli denilebilir. Sonrasında beni “KaiKai Dessert” isimli yerel bir tatlıcıya götürdü. Tatlılar genelde piriç hamurundan yapılmış topçuklar ve aromalı sıvıdan meydana geliyordu. Callfee’nin de önerisiyle siyah susamlı hamur ve şekerli badem çorbasından oluşan tatlıdan aldım. Beraber ilk gezimizi böyle tamamladık.
Diğer gezimiz Sai Kung balıkçı kasabası ve karşısındaki Kiu Tsui adasına (Sharp Island) oldu. Balıkçı teknesinden hallice küçük bir tekneyle adaya geçtik. Adadan okulun yerleşkesi de görülebiliyordu. Ada doğal park alanı olarak belirtildiğinden çevresini gezmeyi yayan planladık. Yola başladıktan biraz sonra ani bir şokla etrafımızın örümceklerle çevrildiğini fark ettik. Parlak sarı-siyah renkli bu örümcekler bir avuç boyutuna yakındı. Ürpertici orman yolundan gerisin geri sahile döndük. Ana karadaki balıkçı kasabasında gezerken gözüme takılan ilginç şey tekneden canlı canlı satılan deniz mahsulleriydi. Ayrıca balıkların kurutulup paketlenmiş halleri de iskelede satılıyordu.
Değişim programı öğrencileri olarak uğrak noktamız olan Mr.Wong’dan bahsetmeden geçmek istemiyorum. Hong Kong’lu insanlardan daha fazla yabancılar arasında popüler olmuş durumda. Sabit fiyat ile yemek yiyorsunuz ve içecek sınırsız. Akşam buluşmaları ve eğlenme noktalarımızı burası belirleyerek hareket ettik defalarca.
Hong Kong’da tek başına da gezme şansım oldu. Bu gezide dikkat çeken şeylerden biri gökdelen şeklindeki apartmanlardı. Sık camlı küçük daireler ve yüksek binalar aslında insanların yaşam kalitesini ve alışkanlıklarını gösteriyor. Buna nazaran bu binalarda ve merkezi yerlerde yaşamanın ucuz olmadığını da belirtmekte fayda var. Tek başıma yaptığım gezinin rotasını ana kara karşısındaki Hong Kong adası oluşturdu. Burasının ekonomik açıdan daha kalbur üstü bir yerleşim olduğunu söyleyebilirim. “Blue Lotus Gallery” isimli butik bir sanat galerisiyle başladım. Burada Fan Ho’nun “Hong Kong Portreleri” sergisi vardı. Sergi sanatçının yaklaşımını ve hayatını da anlatan bir formdaydı. “Sokak fotoğrafçılığı üzerine düşünceler” (Thoughts on Street Photograph) eseri üzerinden Fan Ho’nun fotoğrafçılığa bakış açısı ortaya konulmuş. İnsan ve materyali birbirinden ayrı tutmayan sanatçı, fotoğrafta duyguyu ve katmanlığı aradığı subjektif bir gerçeklik tanımlamış.
Sokak fotoğraflarında bir ana unsurdan ziyade insan ve mekân bir duygu ile bütünleşmiş gibi hissediliyor. Bir tanıklık hissiyatı yaratıyor. Bu noktada Ara Güler’in fotoğrafçılığıyla benzerlikler kurulabileceğini söyleyebilirim. Sergide aynı zamanda Fan Ho’nun fotoğrafı kırpmayı nasıl kullandığı da gösterilmiş. Fotoğrafın kırpılmadan önceki ve sonraki halleriyle yansıtılan görüntüler aslında sanatçının bütünlükten ayıkladığı kurguvari sahneleriyle fotoğrafçılık anlayışını da özetliyor.
Sergi sonrası sağlık müzesini ziyaret ettim. Alternatif tıp methodlarında kullanılan eczacılık ürünleriyle beraber eski sağlık ekipmanları sergileniyordu. En değişik ürün ise kadın ayakkabısıydı. Eskiden kadınlarda güzellik algısının bir parçası küçük ayaklı olmakmış. Çocuk ayağı boyutunda kalması için kadınların giydiği ayakkabı da sergilemişti.
Tabi tütsüler ve dilek kağıtlarıyla dolu tapınak gezinin olmazsa olmazdı. Man Mo tapınağı tavana asılmış spiral tütsülerle doluydu ve bir hayli kalabalıktı. Sonrasında “Cat Street” isimli sokağa gittim. Burası gibi bazı caddeler akşamları ya da gündüzleri açık pazar gibi kullanılıyor. “Ladies market” ya da “Night market” denen bu marketlerde kıyafet, hediyelik, yemek, elektronik ve antika gibi bilumum ıvır zıvır bulunabiliyor.
Şehrin önemli modern motiflerinden biri de İngiliz hegemonya dönemi hapishanesinin, müze ve etkinlik merkezine çevrilmesi. Modern sanat sergileri ve konserlerin yanında dönemin tarihiyle ilgili bilgi de sağlayan bir yerdi. Benzer bir müzeleştirme Vietnam’da da mevcuttu lakin orası daha tarih ve idam sonucu ölenleri anmaya odaklı bir yenilemeydi.
Şehrin uzak köşesinde geniş bir hayvanat bahçesi de vardı. Şehrin kenarına atılmış kafesli yapılardı. Şehrin bu tarafı yine de ana kara merkezi olan Kowloon’dan daha yeşil ve parklı bir alandı. Parktaki su göletlerinde de çizgi filmlerden çıkmışçasına renkli balıklar yüzüyordu.